29 Aralık 2014 Pazartesi

25th Hour

25th Hour


2002




25th Hour

***

YÖNETMEN;




YAZAR;

OYUNCULAR;



YAPIMCI ŞİRKETLERİ;

25th Hour Productions
40 Acres & A Mule Filmworks
Gamut Films



***
Tavsiye edilebilirlik derecesi; 7/10
***


Spike Lee' nin yönettiği David Benioff' un yazdığı New York sokaklarında geçen film.

Drama ve suç türündeki film.

Sanatsal bir başyapıt tadındadır.






Sağlam bir oyuncu kadrosunun baştan başa çok iyi performanslar sahnelediğini söylemek gerekiyor.
Jest ve mimik konusunda Edward Norton haricinde herkes ders veriyor niteliğinde adeta.
Edward Norton yine her zaman ki mimiksiz haliyle bir oyuncu bir rolü ne kadar iyi oynayabilir diye şov yapıyor bizlere.
Değinilmeden geçilemeyecek yüksek performans oyunculuğuyla filme damgasını vuran bir diğer isimde; Anna Paquin. Özellikle gece kulübü sahnelerinde verdiği performans ayakta alkışa değer.






Filmde, Monty Brogan isimli, neredeyse hayatı boyunca bir takım suçlara karışmış olan ana karakterin ispiyonlanması sonucu 7 yıllık hapis hayatına başlamadan önceki son 24 saati anlatılıyor.
Son saatlerini sakin bir şekilde sevgilisi ve arkadaşlarıyla geçirmek isteyen Monty' nin işlerinin tam olarak istediği gibi gitmediğini görüyoruz. Kuşku ve şüphe besleyerek geçirdiği 24 saatinde nasıl bir ruh halinde olduğunu seyrediyoruz.



----- Spoiler içerikli -----
----- Spoiler içerikli -----
----- Spoiler içerikli -----

Zaman içerisinde filmin ana düşüncesinin bu hikaye olmadığını fark edebiliyoruz.
Aslında 9/11 sonrasında Amerika' lıların psikolojik olarak kalkınma, şüphe ve serzenişlerini göstermekte olan filmde bir çok sahnede 9/11 içerikli veya dolaylı yoldan 9/11' i tasvir eden görüntülere yer verilmiş.

----- Spoiler içerikli -----
----- Spoiler içerikli -----
----- Spoiler içerikli -----



Spike Lee' yi tanıdığımız kadarıyla tam bir asi olduğunu söylemek aslında çok da yakışı kalmaz bir durum değil bizler için. Sürekli tartıştığı Quentin Tarantino' dan, neredeyse kıdemli bir New York Knicks amigosu olacak kadar büyük bir Knicks tutkunu olduğundan ve Walt Disney Pictures, Quentin Tarantino ve Clint Eastwood' u dava edişinden dolayı rahatça söyleyebiliyoruz sanırım.

Ayrıca New York' u ve az birazda Brooklyn' i biricik evi gibi gören Spike, bu güne kadar çektiği filmlerin neredeyse hepsinde siyahi insanların sert ve zorlu yaşamlarını temsil edici bir yönetmen olarak gösterdi kendisini.
Hatta bir keresinde kendisi için " Siyah Amerika' nın sözcüsü " dediği de varsayılıyor.
Özellikle 9/11' den sonra yabancı uyruklu insanların Amerika' nın toplumu içerisinde yaşayışlarını ve yer edişlerini gözler önüne seren Spike, bu film içerisinde de bir şekilde kendi sinemasının bu özelliklerini yerine getirmiş.






Filmde iki tane muhteşem monologla karşılaşıyoruz. Birincisi filmin neredeyse başlarında gerçekleşen ve çok meşhur olan " ayna sahnesi ". Monty Brogan' ın kendi benliği ve Amerika' nın içerisinde yaşayan farklı toplumlardan insanların çıkardığı sorunları, 9/11' i, siyahileri, dini, ekonomiyi, siyahileri, politikayı ve polisleri, kısacası neredeyse köpeği haricindeki her şeyi konu edinmiş olan bir sorgulama monoloğu. İkincisi de filmin sonunda yer alan ve Monty' nin babasının konuşmasını içeren hem nasihat hemde hayallerin yer aldığı monolog.



Fikrimce; film her yönden sanatsal bir baş yapıt olmakla kalmıyor, Amerikan vatandaşı olmadığımız için her hangi bir empati kuramasak da, kendi yaşadığımız toplum içerikli psikolojik baskıların ve gerilimlerin üstüne hiç yoktan kafa yormamızı sağlıyor.



----- Spoiler içerikli -----
----- Spoiler içerikli -----
----- Spoiler içerikli -----






Spike Lee' in sinemasının bütün özelliklerini gördüğümüz ve fikrimce kendi filmleri arasındaki en iyilerden biri.

Kendimizi yönetmenin yerine koyarak filme bir göz atacak olursak;

- Polislerle birlikte görüşme odasında olduğu sahnede ışık olarak fazlaca beyaz tonlamaları kullanması film boyunca Monty karakterinin temsil ettiği Amerika' nın ve Amerika' n vatandaşlığının manevi olarak suçsuzluğunu temsil ediyor. Aslında Spike Lee' yi az çok tanıyan herkesinde bileceği gibi, bunu yaparak olaya sarkazm istihza ) sanatı kattığını gözlemliyoruz.

- Siyahi polisin gangsta tarzı, insanı gıcık eden konuşmasının verdiği psikolojik hasarları gözlemliyoruz.

- Monty' nin yediği dayaktan sonra ayağa kalktığı sahnede kameranın da Monty ile birlikte sallandığını ve bize dayak yenilmiş hissini kazandırdığını hissedebiliyoruz.

- Çoklu konuşma, diyalog ve monolog sahnelerinin neredeyse hepsini mavi ışık üzerinden çektiğini görüyoruz. Bu konuşmaların mavinin anlamları arasında olan " sınırsızlığın " ve " huzurun " bize içten içe işlediğini fark ediyoruz.

- Monty' nin gece kulübüne girerken ve Jacob' ın gece kulübünün tuvaletinden çıkarken kullanılmış kamera tekniği de duygusal olarak güzel bir betimleme olmuş.

- Ayrıca önemi bir nokta olarak Jacob ve Frank' in gerçekleştirmiş olduğu, Frank' in evinde cam kenarında gerçekleşen, diyalog sırasında arka planda İkiz Kuleler' in kalıntılarını görüyoruz. Diyalogda geçen konuda Monty' i o geceden sonra bir daha hiç bir zaman göremeyecek oluşları.
Dolaylı yoldan yapılmış bir anlatım söz konusu arka planda.

-Filmin sonunda bir ironik bakış açısı daha var. Monty' nin arabaya binip hapishaneye gitmek üzere olduğu sahnede arabanın içerisinden, ayna karşısına geçip sövdüğü ve isyanını dile getirdiği herkesi teker teker görmesi ve bu insanların ona gülümsemesi. Bu sahnede aslında onların hepsinden daha kötü durumda olduğunu anladığını görüyoruz.



----- Spoiler içerikli -----
----- Spoiler içerikli -----
----- Spoiler içerikli -----

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder